Sürekli İyileştirme

Sürekli İyileştirme
İyileşme ve gelişim. İş ve özel hayatımızda bizim ve dokunabildiğimiz her şeyin gelişimi...

29 Aralık 2016 Perşembe

Kurallara Uymayı Kolaylaştırmak

Kurallara her zaman uyulur mu? İnsanlar hayata ya da yaptırımlara-kurallara uymadığı zamanlar, olması gerekenlerden saptığımız anlar problemlere neden olur. Peki bizi bu sapma anlarına iten nedenler neler?
  • Kurallar uymamız için uygun tasarlanmamış olabilir.
          Örneğin, trafik hız tabelalarında uygun hızların belirlenmemiş olması
  • Kuralların uygulanma gerekliliğinin altında yatan nedenler anlatılmamış olabilir.
          Örneğin, sürücülerin yaya geçitlerinde yayalara yol vermemesi
  • Esnetilebileceği düşünülen ya da başkaları öyle yaptığı için uygun görülmüş olabilir.
          Örneğin, iş yerinde öğle yemeği aralarının esnetilmesi

Her bir konuya baktığımızda insan hatası ve insanların uyarılması yoluyla giderilebileceği algısı oluşabilir. Ancak her problemde olduğu gibi bu problemde de daha derine inmek, gerçek sebebi bulmak gerekir.




Örneğin sürücülerin yaya geçitlerinde yayalara yol vermemesi problemi.
Neden sürücüler yaya geçitlerinde yayalara yol vermiyor? Kuralları bilmediğinden değil. Belki herkes öyle davrandığı için, belki konunun öneminin farkında olmadıkları için, belki de ehliyet almadan önceki eğitimlerinde bu konunun üzerinde yeterince durulmadığı için. Son dönemlerde bu probleme bulunan çözüm ne? Hemen her yaya geçidine trafik lambası koyarak sürücülerin mecburen durmasını sağlamak. Nedenini araştırmadan aldığımız bu aksiyon, trafiği belli alanlarda daha da arttırmaktan ve bizlerin trafikte geçirdikleri süreyi arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. O insanlar -bizler- hala yaya geçidinde yol verilmesi gerektiğini öğrenemiyoruz. Bu yaptığımız tam olarak "tekdirle uslanmayanın hakkı kötektir" deyip harekete geçmek oluyor.



İş yerinde öğle yemeği aralarının esnetilmesi örneğine gelirsek... Birileri belirlenen 45 dakikalık öğle yemeği arasına uymuyor, zamanı esnetiyor diye süreyi 1 saate uzatırsak problemi çözmüş olur muyuz? Bu kararı alan şirketler var. Onlara dönüp şunu sormak istiyorum, 1 saat olarak belirlenen yeni süreye uymayanlar olursa süreyi 1 saat 15 dakikaya uzatmak yeni çözümleri mi olacak? (Uzatılan yemek arası zamanı iş bitiş saatine ekleniyor tabi)

Ya da her iki örnekte de olduğu gibi kararlar aldığımızda, bu şekilde davranarak kurallara uyanları da cezalandırmış olmuyor muyuz?

Oluşan bir problemin altında yatan kök sebep bulunmadan alınan aksiyonlar bir tür yangın söndürme faaliyeti olmaktan öteye geçemiyor.

Şimdiye kadar bahsettiklerimiz hep kurallara uymayanları cezalandırmak yönündeydi. Bir de bu kurallara uymayı insanlar için cezbedici hale getirsek. Yaya geçitlerinde yol veren sürücüleri kamera ile tespit edip ödüllendirilmelerini sağlasak.

Volkswagen "Fun Theory" uygulamaları içinde yapılan bir proje var, proje İsveç'te yapılıyor.


"Fun Theory - The Speed Camera Lottery" projesinde insanların araç kullanımı takip edilip görüntüleyen kamera sistemi kuruluyor. Hız limitinin altında kalanlara piyango çekilişi yapılacağı duyuruluyor. Verilecek ödülün maliyeti ise kesilen cezaların parasından karşılanıyor. Bu kameranın hayata geçirilmesiyle birlikte 3 günde, uygulamanın olduğu bölgede %22 oranında bir yavaşlama olduğu gözlemleniyor.

Kök sebebi bulmanın ardından bu tip oyunlaştırma faaliyetleri ile insanları sürecin içine daha fazla katsak ve kurallara eğlenerek uymalarını sağlasak hepimizin kazanacağı ve eğleneceği zamanlar yaratabiliriz. Problemlerimizden eğlenceli zamanlara geçmenin de yolunu bulmuş oluruz.

Oyunlaştırma konusunda önümüzdeki günlerde daha detaylı bir yazı yazmayı planlıyorum.

Bol oyunlu kurallar dileğimle... 




13 Aralık 2016 Salı

Gelecek An’lar İçin Bugün Başla

Hayatımızda birçok olay oluyor. Bazı olayları ve bunların karşısındaki hislerimizi fark ediyor, anılarımız arasına o duygularla birlikte ekliyoruz. Zaman akıp giderken, bugünden dündeki halimize bakınca değişimi görebiliyoruz. Değişim sürekli, biz bu hayat koşuşturmacası içinde bu değişimi ya da neden değiştiğimizi fark edemiyoruz. Ama eminim hepimiz, değişimin hayatımızın bir parçası olduğunu kabul ediyoruz. Herakleitos’un dediği gibi “Aynı nehirde/suda iki kez yıkanılmaz.”. Ne nehir aynı nehir, ne de içine giren biz aynı biz. Değişimi bu kadar sürekli kılan ve hayatımıza yön veren ayrıntılar, bilinçli olarak seçim yaptığımız ve farkında olduğumuz ya da bilinçsizce bir yoldan gittiğimiz zamanlarda oluşuyor. Bilinçsiz yol tercihlerimizde de, o olayı ya da durumu tam olarak fark edemediğimiz anlar olabiliyor. Geçmişte oluşmuş değişim “an”larımız var, belki geriye bakıp düşündüğümüzde nedenlerini bulabileceğimiz zamanlar… Gelecek “an”lar ise, bizim için hala mutluluğun habercisi olacak zamanlar ve bu anları oluşturmak elimizde.

Tüm girdilerin aynı olduğu, yani bu hayatta aynı zaman, aynı yer ve aynı şartları yaşayabileceğimiz tek bir an olduğunu bilmek size ne hissettirir bilmiyorum ama, bana her anın kıymetini bilmem gerektiğini hatırlatıyor. Mutluluğu hissetmek, gülmek, paylaşmak, sevmek, üzülmek, ağlamak, heyecanlanmak için “an”ları doğru değerlendirmek gerekiyor. Bu hayatta sizin için değerli olan ne? En çok hangi duyguyu, olayı yaşamak istiyorsunuz? İnsanlara bir şey söylemek isteseniz, ne söylerdiniz? Geçenlerde bana bir billboard verdiler (hayali tabi 🙂 ), ne istersem yazabileceğimi söylediler. Ben “Siz yap(a)mazsanız, (sizin için) kimse yapmayacak” yazdım. Hem kendimiz için hem de başkalarına fayda sağlamak için biz bir şeyler yapmazsak kimse yapmayacak. Ben, önce kendimizden başlayalım, sonra başkalarına faydamız dokunsun diyorum.
Size bir billboard verilse siz ne yazardınız? Bunu yazmanızın altında yatan nedeni hiç düşündünüz mü?




Hadi, şimdi düşünmeye başlayın. Belki düşündükleriniz 2017 yılınıza yön verir…

10 Aralık 2016 Cumartesi

Lean Hospitals & Mark Graban

I had an interview with Mark Graban, and thanks him to have time to answer me.
It was pleasure for me to have the answers from him and get his experience about Lean.

Mark Graban is an internationally-recognized leader in “Lean Healthcare.” is the creator of LeanBlog.org and author of the books Lean Hospitals, Healthcare Kaizen, and The Executive Guide to Healthcare Kaizen.
He and his jobs shows that it is obvious Lean can be implemented in any sector including as it is done in automotive sector.
You can have more detailed information about him from below web site:

https://www.markgraban.com/




Here you can find interview with Mark Graban:
(T: Tulay & M: Mark Graban)


T: How many years have you been working on Lean hospitals? Why and how do you choose to implement Lean tools in the hospitals? Most people think that Lean tools only can be applicable in manufacturing sites.

M: I’ve been working in healthcare for over 11 years now, after 10 years focused in manufacturing and the for-Tprofit sector. I had an opportunity to take a job with a consulting group that was part of Johnson & Johnson, called ValuMetrix Services. ValuMetrix taught Lean and coached healthcare organizations through projects that did more than implement Lean tools. We also taught them about the Lean management system and the culture and philosophy of Lean. Tools might be a good start for many organizations, but tools alone don’t make an organization Lean. The right tool in the wrong sort of culture might be counterproductive. For example, an “andon cord” type process won’t work in a healthcare organization that blames individuals for problems instead of looking at systems, for example. People would be afraid to point out problems, which means the tool wouldn’t be useful.

If a healthcare organization and its leaders can adopt the right philosophy, working toward a Lean culture, then Lean tools and methods certainly make a difference in healthcare, as it does in other non-manufacturing settings. Lean isn’t about a better way to build cars; it’s about a better way to solve problems, a better way to study and improve work, and a better way of leading people.


T : On your web site you tell that you prefer to help clients by focusing on short, strategic engagements that provide specific experiences or value to an organization, leadership team, staff and patients. And acting like advisor or coach as part of an ongoing relationship over time. Does it mean you're teaching them how to figure out Lean by themselves? When you start a Lean journey in a hospital, how do you act?

M: I think any good Lean coach, and I try to be one, helps others by helping them understand problems and identify solutions to test and evaluate, rather than just giving them answers or a “roadmap.” We’re trying to teach people how to think and improve more scientifically instead of just telling them what to do.
Most hospitals are large, complex organizations with a lot of silos and separation across departments. I don’t think any organization “gets Lean” across the entire organization in a short period of time.  We have to start somewhere. That usually means piloting the Lean approach in one department or one “value stream.” Some call this a “model cell” or a “model line”. We can demonstrate that Lean methods are helpful and that Lean management approaches are the better way. Then we can try to spread the approach, with our lessons learned, to other parts of the organization overtime.

T: What kind of hospitals do you work with? I mean the hospital already started to apply Lean tools or just want to start but they don't know where they should start? Are they mostly big hospitals, small hospitals or hospital with so many wastes?
M: Believe it or not, there are some hospitals that have still not started their Lean journey in the year 2016. Or they have just barely started.  So, sometimes a health organizations get started and, hopefully, Headed down to a good path of learning and improvement. Other times, I get brought in after an organization has been on this “Lean journey” for a couple of years and they’re trying to figure out, for example, why employees or managers are not “buying in” to Lean.  Answering that question requires that we ask “why?” instead of blaming people for not buying in.  maybe the organization hasn’t done a good job of explaining what Lean is read or, they’re not engaging people to solve problems that mattered to them and their patients.
When you ask about the size of the organization, it’s interesting to see that organizations of all sizes can make an excuse about why Lean is not a good fit for their organization. Some small hospitals say they’re too small for Lean to be helpful (or they can’t afford to get started, they think). Other hospitals say they’re too large and that culture change seems impossible.  As the expression goes, the best time to start with Lean was 10 years ago. The second best time to start this now

T: What is the first step you suggest to hospitals that want to apply Lean tools?

M: If a hospital says they want to apply Lean tools, one of the first things I would do is try to help them understand the philosophy, the culture, and the management system of Lean.  It’s a fairly common question for people to ask what tools or methods they should start with. I usually try to reframe the question and ask them what problems do they need to solve. Taiichi Ohno, one of the creators of the Toyota Production System, said to “start from need.” John Shook of the Lean Enterprise Institute asks, “What problem are you trying to solve?”  We have to solve problems that matter and there are far too many important problems and healthcare, including patient safety and quality, not just cost.
  
T: Mostly the subject talked about Lean applications is whether we really have an improvement, was it measurable, and was it statistically significant. Do you have any proven way to make them believe they would actually have improvement, especially money savings?
M: Sure, we have to try to measure and see the impact of our improvements in the quantitative way. We can’t just say we feel like things are better. Now there are many categories in which we would generally try to find improvement, not just financial measures. A Lean organization generally focuses on safety, quality, delivery (flow or access), cost, and employee morale. Many of our KaiNexus software customers use our software platform to track and measure the impact of Lean and continuous improvement in their organizations.  Sometimes, we have to ask the finance department to validate cost savings or ROI. Other times, we can use statistical methods like control charts (or Statistical Process Control) to see if we have a meaningful and sustained change in what we’re measuring.
  
T: Is there any software you implement in hospitals to track improvements, operations and savings? If yes could you please explain it a little bit?
M: Yes, so like I mentioned, KaiNexus is a system that hospitals (and now organizations in other industries) use to manage improvement efforts and measure savings.  It’s a web-based system of that everybody in the organization would have access to. People can identify problems, large or small, and start working with their teams to identify countermeasures or solutions that they can test and evaluate. People also manage their A3 problem-solving templates and kaizen events in the system, along with larger projects. They use the system to track performance measures and gauge how much of a difference their improvement activities are having on those measures. It’s built off of a kaizen –based approach to improvement, as the company’s CEO and cofounder is an emergency room physician who was taught the kaizen style of continuous improvement while working at hospital over 10 years ago. People can learn more about the company and our approach at www.KaiNexus.com.

T: If you evaluate last 10-15 years, is there any difference? What is easier and what is more difficult than before? 
M: Compared to 10 years ago, I think most leaders in healthcare have heard about Lean. So, 10 years ago we were having to have very basic introductory conversations about Lean, and we were trying to convince people of this approach would even be applicable in healthcare. All we had were a few early case studies to show that this approach worked in hospital labs and other settings. Today, we have a slightly different problem where people say they understand Lean, but that doesn’t always really seem to be true. For example, they have the mistaken assumption that Lean is only about efficiency or cost savings. So, now we sometimes have to help people unlearn what they thought they knew about lean to learn, instead, a more accurate version of what they were taught or what they thought they understood. What’s easier today is that we have far more case studies from around the world showing that lean can be a very helpful approach. That doesn’t mean that Lean always works, but we’ve proven that it can work given the right leadership and the right circumstances.

8 Aralık 2016 Perşembe

5S NEDİR? NE DEĞİLDİR?

5S sisteminin şirket içinde kurulması ve uygulanması adımlarını anlamak #5S nedir,nasıl uygulanır? sorusunun yanında "Başarısızlık Örnekleri & Nedenleri"ni de öğrenmek Bütün bunları örnek olay çalışmaları ile yapmak ister misiniz? Mutlaka 24 Aralık'taki 5S eğitimine katılmalısınız!



1 Kasım 2016 Salı

Özgür ve Mutlu olmaya destek olmak ister misiniz?

Belki de çocukluğumuzda kendimizi daha iyi tanıyoruz, ne istediğimizi ve neleri yaparken kendimizi iyi hissettiğimizi daha iyi biliyoruz. Hangi dönemde vazgeçiyoruz bizi mutlu eden şeyleri yapmaktan ya da sorular sorarak doğrularımızı bulmaktan?

Vazgeçtiğim zamanı hatırlamıyorum. Ama aramaya başladığım ya da bulduğum zamanları hatırlıyorum. Lisedeyken okumaya başladığım kişisel gelişim kitapları, üniversitede Felsefe bölümünde okuyan ev arkadaşım sayesinde derinlik kazandı. Onların ödevi olarak verilen Spinoza, Karl Marx, Nietzsche kitaplarını okuyarak bambaşka bir dünyaya daldım. Onlar sayesinde keşfettiğim yeni kitaplar da oldu. Şimdi fark ediyorum ki üniversitedeki bu minik adımlar, o dönemde beni çok yoran bazı alışkanlıklarımı, duygularımı dizginlemeye ve hatta bazılarını ortadan kaldırmaya destek olmuş. İşte vazgeçtiysem aramaya başladığım ve yavaş yavaş bulmaya başladığım zamanlar bu şekilde felsefe bölümünde okuyan arkadaşım sayesinde başladı.

Kendimle ilgili en büyük tespitlerim ve farkındalığımın büyük oranda artması ise 30lu yaşlarda hamileliğimde başladı. Kızımıza iyi bir ebeveyn olmak ve onun kendini severek mutlu olacağı bir yaşamı sunmak için önce kendimizi tanımak gerekiyordu. Benim zayıf yanlarım, korkularım onu etkilememeliydi. Aslında temelde yapmak istediğim şey onu kendi olabilmesi için özgür bırakmaktı. Bunun için tercihlerini sormak ve seçimler yapmasına izin vermek.


Kendi isteklerine uygun olarak ilerlemesine imkan sağlamak. Bu özgürlüğü çocuklarımıza, birlikte çalıştığımız ekibe, herkese sağlamamız gerekiyor. Suyun akıp yolunu bulmasına sadece öylece oturup seyirci kalmak değil, gerekirse mentörlük yaparak ya da kendi yolunu çizmesine yardımcı olacak soruları sormak. Çok mu zor insanları seçimlerinde özgür bırakmak, yapacakları işleri nasıl yapacaklarına karar vermelerini sağlamak? Bu yolda onlara destek olmak? 

Peki nereden başlamalı?
Benim yolculuğumdaki adımlar aşağıdaki gibi gerçekleşti:
  • Tanıma: Kişinin önceliklerini, yeteneklerini, ne ile uğraşırken zamanın geçtiğini fark etmediğini, neleri yapmak konusunda zorlandığını öğrenmek.
  • Farkındalık yaratma: Siz onu tanırken onun da kendisini tanımasına destek olmak.
  • Mutluluk anlarını arttırma: Yeteneğini ve güçlü yönlerini kullanacağı, yaptığı zaman dünyayı unuttuğu işleri yapacağı zamanları arttırma konusunda yardımcı olmak.
  • Özgür bırakma: Her ne yapıyorsa yapsın "nasıl" yapacağına karar vermek konusunda özgür bırakmak.
İster çocuğunuzla ister ekip arkadaşınızla izleyin bu yolu, vazgeçtikleri, kaybettikleri ya da henüz keşfedecekleri mutluluk ve özgürlük yolunu bulmakta destek olacaksınız onlara.

Çocukların fikirlerini almak, onları anlamak denildiğinde son zamanlarda aklıma tek bir örnek var. Finlandiya örneği ve işte videosu:



Oyun alanı ile ilgili değişiklik yapılması gerektiğinde mimarlar çocuklarla konuşuyor. Değer verdiğinizi gösteren daha zekice bir fikir aramaya gerek var mı? Çocuklarınıza, ekibinize sadece ne yapmak istediklerini sorarak başlasak sizce nasıl olur?

Siz de böyle bir destek için yaptıklarınızı paylaşırsanız, paylaşarak çoğalalım :)




25 Ekim 2016 Salı

Yalın Yönetim Mühendisliği Programı


  • Değer yaratmayan işleri tanımlamaya ihtiyacınız mı var?
  • Problemleriniz tekrarlıyor ve kalıcı çözüm bulamıyor musunuz?
  • Maliyetleri düşürmek mi istiyorsunuz?
  • Kaliteyi iyileştirmek için neler yapıyorsunuz?


Eğitim başlıkları ;

  1. Yalın Yönetim / Yalın Düşünce
  2. Değer Akış Haritası
  3. Kaizen
  4. Problem Çözme Teknikleri
  5. Poka Yoke
Kasım ayındaki 3 günlük eğitime katılın, sorularınızın cevap arayalım, bulalım.


30 Eylül 2016 Cuma

Finansta Yalın

Yalın Yönetim, savurgan proses uygulamalarının ortadan kaldıran ile çalışan performansını en üst düzeye çıkaran karşılıklı bağımlı stratejilerin olduğu entegre bir sistemdir. Bu sistemde odak noktası değer katmayan operasyonların azaltılması ve israfların ortadan kaldırılmasıdır. Yalın çalışmalar kalite, zaman ve finans ve muhasebe tarafından ortaya çıkarılan değerin iyileştirilmesini sağlayabilir. Hiçbir operasyondaki uygulamasında olmadığı gibi burada da muhasebe ve finans hizmetlerinin ana süreçlerinde değişiklik yapmaz, sadece bu fonksiyonların gerçekleştirilebilmesi için prosesi sadeleştirir ve hataların, fazlalıkların ve israf adımlarının tespitini kolaylaştırır.


Yalın yaklaşım uygulanarak yapılandırılan finans prosesleri, %40-60 adam.saat iyileştirmesi sağlamaktadır. Finansta bu iyileştirmeler yaygın olarak ay sonu kapanışı, bütçeleme, tahminleme ve analiz, yönetim raporlamaları konularında yapılıyor. PWC danışmanlık firmasının bir müşterisi ile yaptığı çalışmanın sonucuna göre şirket Yalın çalışmalara başladıktan 3 ay sonra tablo aşağıdaki gibi oluyor:

Hazırlamak için harcanan  iş gücünde azalma sonuçları :
İş Önce (saat) Sonra(saat) Azalma
Bilanço 20 8 60%
Kar-Zarar raporu 19 9 53%
Nakit akış raporu 26 17,5 33%
Öz sermaye 14 5,5 61%
Borç programları 57 14 75%

Birçok firmada yapılan çalışmalarda elde edilen getiriler benzerdir. Örneğin Toyota Motor Satış finans bölümünde yapılan çalışmalarla 1 yıl sonunda tamamlanan birçok Kaizen projesi ile aşağıdaki sonuçlar elde edilmiştir.

  • 59 ekip oluşturulmuş
  • 122 proje başlatılmış
  • 11.000'den fazla iş gücü saati kazanılmış

Yapılan çalışmalar arasında teknik açıdan karmaşık olmayanlar olduğu gibi akış haritaları yapılmasını gerektiren büyük projeler de yer almıştır. Ancak Kaizen çalışmalarının kültür haline gelebilmesi için, finansta başlangıçta çabuk ve kolay kaizenlerle başlanılması teşvik edilmiştir.

İyileştirme yapılacak alanları bulmak için kendilerine sormaları gereken sorular:

  • bütün yönetim raporları, işi yürütebilmek amacıyla mı üretiliyor?
  • tüm faturalar ilk seferde doğru basılıyor mu?
  • gereksiz datayı defalarca giriyor muyuz?
  • tüm raporlar için bilgiler otomatik olarak tek bir kaynaktan türetilmekte mi?
  • masraf tahsisleri karar verme prosesine değer katıyor mu?
  • bütçeleme süreçleri düzgün ve verimli bir şekilde ilerliyor mu?
  • forecast süreci ile raporlama süreci entegre mi?

Soruların cevabını ararken, süreçlere değer katacak alanların oranını arttırmak her anlamda kazancı arttıracaktır.

İyi uygulanmış Yalın süreç iyileştirme çalışmaları, finans fonksiyonlarında yüksek değer taşıyan iş konularına odaklanmasını sağlayarak hem zaman hem harcanan çabada tasarruflara neden oluyor. Her fonksiyonda olduğu gibi değere odaklanan projelerde kazançlar yüksek oluyor. 

Değer katan operasyonların oranını arttırdığımız fonksiyonların çoğalması dileklerimle...


10 Eylül 2016 Cumartesi

Türkler esnek İK uygulamalarına geçerse?

İK uygulamaları son yıllarda gelen yeni kuşakla ve onların beklentileri ile birlikte gelişim gösteriyor. Birçok örneğini gördüğümüz bu uygulamaların yurt dışındaki uygulamalarının ne olduğuna ve biz Türklerin bunu uyguladığımızda neler olduğuna ya da olabileceğine bakalım istedim.

Sonuç Odaklı İş Ortamı (ROWE - Results Only Work Environment) : Çalışanların çalıştıkları saat üzerinden değil, ürettikleri sonuçlar üzerinden maaş aldıkları insan kaynakları yönetim stratejisi.
  • Nasıl olsa sonuç alıp almadığına göre değerlendirilecek çalışan değil mi? Çıktı almanın uzun süreceği işler verirsem nerede olursa olsun çok çalışmak zorunda kalır!!! düşüncesi.
  • Yakın bitiş tarihlerine sahip işler için çalışanın görevlendirilmesi ile çalışanın daha uzun saatler çalışmasını garanti altına alma
gibi fikirler, yaratıcı Türk beyinlerinden çıkacaktır. Belki de şu anda hayal edemediğimiz daha başkaları...

Yine sonuç odaklılık esas alınarak yapılan bazı çalışmalar var ki Türkiye'de de örneklerini görmek mümkün. Esnek çalışma saatleri buna bir örnek.



Esnek çalışma saatleri : Belli bir aralıkta iş yerinde bulunmayı zorunlu kılıp sabah ve akşam geliş-gidiş saatlerinde değişiklik yapabildiğiniz durum. 
Türkler uygulayınca;

  • Sabah geç geldiniz, akşam kalan işlerinizi telafi için kalmak istersiniz ama yöneticinizden imzalı kağıt götürmeniz gerekir
  • Sabah geç geldiniz, yöneticiniz "oooo, hayırdır uyanamadın mı?" diye sorar
  • Zamanında + yönde esnettiğiniz saatleri kullanmaya başladığınızda bu, birilerinin gözüne batar. Bu kişiler yöneticiniz ya da diğer çalışma arkadaşlarınız olabilir. Sanki daha önce o saatlerce çalışan siz değildiniz.


Anlık performans değerlendirme & geri bildirim verme : Yılda bir defa performans değerlendirme yapmak yerine kişinin yaptığı işlerle ve başarıları ile ilgili anlık geri bildirim verme esasına dayalı performans değerlendirme.

Bizde yöneticiler genellikle yılda bir defa yapılan performans değerlendirmeyi de çoğunlukla yapmadıkları ya da bazıları da yapmış olmak için yaptıkları için her işle ilgili çalışana geri bildirim verme işi, bu tip yöneticilere kan kusturacaktır. 
  • Olumsuz geri bildirim verilmesi gereken konular için büyük oranda eksik kalacak ya da layığıyla verilmemiş olumsuz geri bildirimler olacaktır.
  • Olumlu geri bildirimlerde de kaliteli geri bildirim verme sıkıntısı yaşanabileceği gibi, zaten bu kişinin işiydi denilip dikkate alınmayacak konular çıkacaktır.


Örnekler çoğaltılabilir, ancak hepsiyle ilgili ortak yan şu ki kurum kültürü bu ve bunlara benzer yöntemlere hazır değilse, yöneticiler bu yeni sisteme sahip çıkmayacaksa yeni sistem eskisini mumla aratır.
Esnek çalışma saatleri uygulaması devreye alınırken çalışanların yaşadıkları heves, kursaklarında kalabilir. Esnek çalışma saatleri, eski normal çalışma zamanınızı aratacak esneklikte olabilir. Bu nedenle yapılan çalışmaları, devreye alınacak uygulamaları devreye almadan önce sisteme önce çalışanların ve kurumun hazırlanması gerekir.

Bunlar dışında yeni uygulamalar ve bu uygulamalarda yaşanabilecek sıkıntılarla ilgili paylaşmak istedikleriniz olursa, paylaşımda bulunun. Böylelikle hep beraber hem yenilikleri hem risklerini öğrenelim.


3 Eylül 2016 Cumartesi

Nasıl motive olurum? Olursun? Oluruz?

Motivasyon, kişisel bir kavramdır. Sizi motive eden bir şey beni hiç ilgilendirmeyebilir ya da beni çok heyecanlandıran ve motive eden şey sizin umurunuzda olmaz. Ben iç motivasyonu yüksek bir insanım, dış kaynaklar benim motivasyonumu çoğunlukla etkilemez. Nelerin beni motive ettiğini bilsem de, uzun zamandır adını koyamadığım bir motivasyon kaynağım vardı. Okuduklarım, duyduklarım, dinlediklerimden anlıyorum ki o kaynak özerklikmiş.

Özerklik, Daniel Pink'in Tip X ve Tip I olarak adlandırdığı davranışlardan olan Tip I davranışının temellerinden biri. Tip X dış motivasyona ihtiyaç duyanlar ve Tip I ise iç motivasyona ihtiyaç duyanlar olarak adlandırıyor. Tip I, dış isteklerden daha çok, içsel arzularla hareket ediyor. Tip I davranışındaki kişiler, özerklik, amaç ve ustalıkla besleniyorlar. 

ÖZERKLİK




Özerklik, insanların özgür bırakılması, ne zaman ne yapacaklarına ve nasıl yapacaklarına kendilerinin karar verebilmesi...  ABD'deki bir şirkette özerklik konusunda bir deney yapıldı. Firma Meddius, CEO Jeff Gunther. Bilgisayar yazılım ve donanımı üzerine faaliyet gösteren firmada, insanların çalışma programları, saatleri kaldırılıyor. Belli bir ofiste, yerde çalışmaları gerekmiyor. İşlerini ne zaman, nasıl ve nerede yapacaklarına tamamen kendileri karar veriyorlar. Tek şart var, o da işlerini yapmaları. Böylelikle firma sonuca odaklı bir çalışma ortamı (ROWE-Results Only Work Environmet) haline geliyor. 
Gunther, 2008 Aralık'ta yaptığı açıklamada yeni yılın ilk 90 gününde ROWE adlı bir deney yapılacağını çalışanlara açıklıyor. Başlangıçta insanların durumun farkına varıp bu esnekliği kullanamadıkları söyleniyor. Ancak birkaç haftadan sonra uygulama, insanlar tarafından algılanıp uygulanmaya başlandığında verimliliğin arttığı, stresin azaldığı tespit ediliyor. Deney başarılı olması sebebiyle sürekli olarak uygulama kararı alınıyor.
Gunther, çalışanların firmada değilken ne yaptıkları ile, ne kadarlık zamanlarını işe ayırdıkları ile ilgilenmiyor. O, sadece sonuç alınıp alınmaması ile ilgileniyor.

USTALIK



Eski tip motivasyon çalışan ve yönetici arasında itaatten bahsederken, artık motivasyon sorumluluk üstlenmeyi gerektiriyor. Y kuşağının sorumluluk ve yetki istediğinden sıklıkla bahsediliyor. Bu kuşağın da talebi olan sorumluluk alınmasıyla ustalık oluşuyor.

Motivasyon ve temelinde yatan duygularımızla ilgili yapılan bir çok araştırma var. Belki de Yalın Yönetim felsefesinde işlerin de doğru şekilde gidebilmesini sağlamanın yolu AKIŞı sağlamak olduğu için, motivasyon konusunda Csikszentmihalyi'nin Akış teorisi bana çok anlamlı geliyor. Csikszentmihalyi'nin yaptığı deneylere göre insanların en tatmin olduğu anlar, hayatlarında en üst seviyeye ulaştıkları zamanlar, insanların akış halinde oldukları anlarda yaşanıyordu. (1) 

Akışta en önemli olan, kişinin sorumluluğu olan işle, yapabileceği yeteneğin kendisinde olması arasındaki uyum. 

AMAÇ

Csikszentmihalyi'ye der ki : "Amaç, yaşamak için gereken hareket enerjisini sağlar." Sizin her sabah yataktan çıkmanızı sağlayan şey ne? 


Csikszentmihalyi'nin Akış ile ilgili deneylerini kullanarak motivasyonumuzu yüksek tutmanın, kendimizi tanımamızın bir yolu var. Bunun için yapmanız gerekenler :
  1. Kendinize bir alarm oluşturmak.
  2. 1 hafta boyunca rastgele zamanlarda kırk kez çalacak şekilde düzenlemek.
  3. Alarm çaldığında ne iş yaptığınızı ve kendinizi nasıl hissettiğinizi yazmak. Akış hissinde miydiniz?
  4. Hislerinizi kayıt altına almak.
Bu gözlemlerden yola çıkarak;
  • iyi hissettiğiniz anlarda ne yapıyordunuz? 
  • içsel motivasyon kaynağınız neydi?
  • bu anları arttırmak için ne yapabilirsiniz?
En başta motivasyonun kişisel bir kavram olduğunu söylemiştik. Bu nedenle kendi motivasyon kaynağınızı ve kendiniz için doğru yolu kendiniz bulmalısınız.

Yolunuz açık olsun :)


(1)Daniel Pink "Drive" kitabından alıntı.

14 Ağustos 2016 Pazar

PROBLEMİ GÖR VE ÇÖZ! AMA NASIL?

Yalınlaşma çalışmaları için şirketimizde 4P modelini kurgulamaktan bahsetmiştik. Amaç (Purpose), Proses (Process), Çalışanlar ve tedarikçiler (People and partners), Problem çözme (Problem solving).



Amaç, hedef üst yönetim tarafından çalışanlara gösterilmesi gereken hedefken diğer adımlara ilerledikçe konunun yaygınlaştırılması, herkes tarafından kabul edilip uygulanması büyük önem taşır. Proseslerin doğru tasarlanması ya da revize edilmesi, iş yaptıkları alanda oluşan problemlerin işi yapan kişi tarafından görülmesi ve bunların çözümlenmesi tüm çalışanların katkı sağlaması gereken adımlar. Hep tüm çalışanların katılımının yalınlaşma faaliyetlerinde önemli olduğunu belirtiyoruz. Bunu yapmaya çalışırken dikkat etmemiz gerekenleri de gözden kaçırmamak gerektiğini düşünüyorum.

Bir insandan katılımını istediğimiz herhangi bir konu için 3 konuda yeterliliğine bakmak gerekiyor.
  1. Bilgi
  2. Beceri
  3. Tutum (Alışkanlık)


BİLGİ : Problemi çözebilmek için ilk sahip olmamız gereken o konuya dair yeterince teorik birikime sahip olmamız gerekir. Bunu da eğitim yoluyla alırız. Firmalarda üretim planlamanın nasıl yapıldığına dair üniversitedeyken aldığımız Üretim Planlama dersleri buna bir örnek. Endüstri mühendisliği bölümünde olan tüm öğrenciler teorik olarak ne yapılması gerektiğini bilirler, ama iş yerinde çalışmaya başladıklarında bu bildikleri ile planlamayı yapamazlar.
BECERİ : Alınan teorik bilginin pratik olarak da geliştirilmesidir ki yıllarla birlikte deneyim kazanmak diyebiliriz. Hele bir de konuyla ilgili doğuştan gelen bir yeteneğimiz de varsa deneyimle birleştiğinde ortaya harika işler çıkar. Bu da üretim planlama konusunda 2-3 yıl çalıştıktan sonra farklı bakış açıları ve yöntemleri görerek, hem işin teorisini hem de pratiğini göz önünde bulundurarak çalışmayı gerektirir.
TUTUM (ALIŞKANLIK) : Bilgiyi, kişiyi, kurumu ya da grubu algılama, oluşan duyguya göre bunları reddetme ya da kabul etme davranışı sergilemek olarak tanımlanabilir. Üretim planlama örneğinden devam edersek; teorik olarak işin nasıl yapılması gerektiğini bilmemize rağmen bu bilgiyi reddedip bakkal usulü planlama yapan firmamızda "böyle gelmiş böyle gider" diyerek çalışmaya devam edebiliriz. Bu da bizim yaptığımız işe karşı olan tutumumuzu gösterir.
Yalınlaşma çalışmalarında tüm çalışanlar, problemleri görsün ve çözsün istiyoruz. Bu durumda ilk bakmamız gereken o çalışanların konu hakkında yeterince bilgisi var mı? Neleri problem olarak görmesi gerektiği, problemin nasıl çözüleceği konusunda yeterli bilgileri var mı? Eğitim verildi ve uygulama yapmaları sağlandı mı? Farklı örnekleri görmeleri, benchmark çalışmaları ile bakış açılarını geliştirmeleri sağlandı mı? Tabi ki bunların hepsinin bir anda olması gerekmiyor. Ancak bir adımı tamamlayıp içselleştirdikten sonra daha fazla katılım ya da problemlerin çözümündeki kaliteyi arttırmak açısından önemli.

Beceri konusundaki yetkinliklerini geliştirmek için problem çözme konusunda pratik yapmaları konusunda onlara destek olduk, daha çok uygulama yapmaları için onları yüreklendirdik mi?

Firmalarda ortaya çıkan her yeni konuya olduğu gibi yalınlaşma çalışmalarına, problem çözme aktivitelerine de başlangıçta tutum reddetme yönünde olabilir. Tutumun kabul etme olabilmesi için, çalışma yapmasını istediğimiz kişileri iyi tanımaktan geçiyor yolumuz. Burada da her ekibin yöneticisine büyük görev düşüyor. Çalıştığı ekibi iyi tanıması, onları motive edecek şeyin ne olduğunu bilmesi ve katılım sağlamaları için yapılması gerekeni onların bilmesi. Böyle yazarken ya da okurken çok kolay gibi görünse de işin içinde olup tutumu değiştirmek ya da en başta kabullenme olmasını sağlamak çok da kolay değil.

Her şeyde olduğu gibi problem çözebilmemiz için de en başta odağımıza İNSANı almamız gerekiyor. Kendimizi ve birlikte çalıştığımız ekipleri iyi tanımazsak neden başarısız olduğumuz sorusunun peşinde koşar dururuz.

Kedinin kuyruğunu kovaladığı gibi sürekli aynı şeyin peşinde koşmadığımız günler dileğiyle... 

19 Temmuz 2016 Salı

Empati Öğrenilir mi?

Empati, bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durumu ya da davranışlarının altında yatan nedeni anlamak, hissetmek ve durumu o kişiye iletmesi sürecidir. Motivasyon kaynaklarımızı anlamak ve hatta bazen kendi davranışlarımızın altında yatan nedeni tanımlamak bile zorken başka birinin duygularını anlamak o kadar kolay mı? Ve anladığını ona hissettirebilmek?



Kendimiz dışında başka birini anlayabilmek, empati kurabilmek aslında son yılların trendi. Yıllarca "sana yapılmasını istemediğin bir hareketi sen de başkasına yapma" oldu bize öğretilen. Oysa ki kimse, biz değil. Beni rahatsız eden bir davranış, seni hiç rahatsız etmeyebilir. Ya da seni rahatsız eden bir söz, benim hiç umurumda olmayabilir. Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımla başarısızlık ve sonrasında alınan tepkilerle ilgili konuşuyorduk. O, başarısız olduğunda yöneticisinin ona sesini yükselterek bile kızmasından rahatsız olmayacağını söylüyor. Benim için ise durum farklı. Başarısız olduğum, hatta konunun benim hatam olduğu durumlarda bile bana bağırılmasından rahatsızlık duyuyorum. Bence konumuz hatanın nedenine odaklanıp onu ortadan kaldırmak için ne yapabiliriz olmalı. Bu farklılık, iş hayatındaki deneyimlerimizin, ailelerimizin ve yetiştirilişimizin, değerlerimizin, genlerimizin farklı olması sebebiyle var. Öncelikle bunu kabul ederek başlamalıyız iletişime.

Birlikte yaşadığımız, çalıştığımız insanların farklılıklarını görüp onları anladığımızda empati yapmaya başlıyoruz. O zaman görüyoruz ki sağlıklı iletişim kurabiliyoruz ve her iki taraf da birbirini kırıp dökmeden istediğine ulaşmaya çalışıyor. Empati yapabilmek için bence tek bir kural var : DİNLEMEK. Dinlemek ama nasıl dinlemek :
  • Eleştirmeden
  • Yargılamadan
  • Tavsiye vermeden
  • Kendimizden örnekler vermeden


Bazen kişinin davranışlarına anlam veremiyor, onu anlayamıyor olabiliriz. Belki bir süre yorum yapmadan anlamaya çalışmak, o kişiyle ilgili kafamızda daha fazla veriye ulaşmak için beklemek ya da anlayabilmek için kişinin kendisine sorup sonra da onu dinlemek gerekiyordur.

Herkesin farklılıklarına saygı gösterip anlamaya çalışmak, iki dinle bir söyle nasihatini tutmak ve dinlerken karşıdaki kişiye aklımızda cevabı hazırlamadan dinlemek. Ben tüm bunların öğrenilebileceğini düşünüyorum. Tabi bunun için de öğrenecek kişinin bunu öğrenmeyi istemesi gerekli. 

Empati kurmaya, etrafındaki insanların sesine kulak vermeye istekli insanların sayısının hem toplum içinde hem iş hayatında artması dileğiyle...



12 Temmuz 2016 Salı

Erteleme Mazeretlerinizi Yenmenin 6 yolu


Sözlük anlamı başka bir zamana bırakmak olan ertelemek, hemen hemen hepimizin yaptığı bir eylem. Konuyla ilgili yapılan birçok araştırma, erteleme sıklıklarımızın birbirinden farklı olduğunu gösteriyor. DePaul Üniversitesi'nden Joseph Ferrari'nin araştırmasına göre insanların %20si kronik erteleyici. Erteleme alışkanlığı olan insanların %95i ise bu alışkanlığı ya da yaşamı üzerindeki etkisini azaltmak istiyor. Çünkü ertelemek, hayatımız üzerindeki işleri yapamama ve mutsuzluğumuza neden olduğu gibi maliyet kayıplarına da neden oluyor. 2012 yılındaki raporlara göre işleri ertelemenin maliyeti yıllık olarak çalışan başına 10.396$.
Erteleme nedenlerini 5 ana başlıkta toplamak mümkün :
  • Zamanlama : İşin bitiş zamanına göre, işe ne kadar önce başlamak gerektiğini planlayamamak
  • Düşünmeden hareket etmek : Daha eğlenceli bir şeyler karşımıza çıktığında bunlarla ilgilenerek zamanımızı kullanmak. Tim Urban, Ted Talks konuşmasında, eğlenceyi bulduğumuz zamanlardaki ertelemelerimizi çok güzel anlatıyor.

  • İşin sevimsiz görünmesi : Hepimizin zayıf yanları var, bunları kullanmamız gereken işler ile karşılaşmak.
  • İşin bizi geciktireceğini düşünmek : İşin çıktısının mükemmel olmayacağından endişelenmek.
  • İsyankarlık : Bize empoze edilen bir işi, bize ne yapılması söylendiği için yapmak istememek.
Ertelemek, bütün bu nedenlere bilinçaltımız tarafından tepki verilmesi ile oluşur.
Piers Steel'in bir bireyin ertelemesinin ölçülebilmesi için oluşturduğu ve 2007 yılında yayınladığı bir formül var: (*)
Kullanılabilirlik = Verilen Görev * Görevi bitirmenin değeri / İvedilik * Kişinin gecikmeye olan hassasiyeti
Kullanılabilirlik => Görevin çekiciliği olarak nitelendiriliyor.
Bu formülden de yola çıkarak görevin niteliği kadar bizim kişilik özelliklerimizde o işin ertelenip ertelenmeyeceği konusunda belirleyici oluyor.
Peki erteleme huyumuzdan nasıl vazgeçeriz ya da azaltırız?
  1. Bakış açınızı değiştirerek : Görevin olumsuz yanlarına odaklanmak yerine olumlu yanlarını görmeye çalışmak.
  2. Hedefler belirleyerek : Kendimize bu alışkanlığımızı iyileştirmek için hedefler koymak ve onları takip etmek. Tabi bunların gerçekçi hedefler olması gerektiği de aşikar.
  3. Görev ile ilgili belirsizlikleri azaltarak : Beynimiz belirsizlikleri tehlike olarak algıladığından işe başlamayı erteleriz. Belirsizlikleri açıklığa kavuşturmak. Teslim tarihi belli olmayan işlerimiz varsa onlar için kendimiz bir teslim tarihi belirleyebiliriz.
  4. Benzer işi yapan ya da yakın çalışılan bir kişiyi izleyerek : "Ne yapıyor, nasıl yapıyor" sorusundan çok sizin erteleme sebeplerini onun nasıl ortadan kaldırdığını görmek.
  5. Günlük rutin oluşturarak
  6. Görevi küçük parçalara bölerek : Küçük parçalara böldüğümüz görevi yönetmek daha kolay, daha az göz korkutucu olacak.
Bunların her biri de denenebilir, ertelemenizin altında yatan gerçek nedeni bulabiliyorsanız size uygun olanı da seçebilirsiniz.
Bunların dışında sizin erteleme sebepleriniz ya da çözüm yollarınız neler?


https://yalin-dunya.com/

24 Haziran 2016 Cuma

3 ADIMDA YALIN UYGULAMA

Yalın dönüşüm çalışmalarının başarısız olmasının 2 temel sebebi var:

  • Adam.saat azaltımının ne kadar olacağını, yapılan çalışmalar sonrasında yapılacak finansal tasarrufu odağına almış tüm Yalın dönüşüm çalışmaları baştan kaybediyor. Çünkü süreç, çalışmanın altında yatan temel felsefeyi gözden kaçırarak başlamış oluyor. 
  • Japon yalın üretim sistemlerinde tanımlanmış standardı uygulayacağız diye, çalışmakta olduğumuz firmanın kültürüne ya da üretim tipine hiç uymayan yalın araçları kullanmaya çalışmak hem başarısızlık getiriyor hem de insanların sürekli iyileştirmeye olan inancını zedeliyor. Başka firmalarda başarıya ulaşmış sistemleri birebir almak maalesef firmamız için çözüm olamıyor.
Japonya'daki ihtiyaçların ortaya çıktığı ve tespit edildiği dönem, 2.Dünya Savaşı sonrası. Bu dönemde Japonya'da:
  • İç pazar çok küçük
  • Döviz yok
  • Hammadde ve insan gücü 
  • Yabancı yatırım yasak
  • Amerika ambargosu nedeniyle dışardan otomobil alımı yasak
Japon üretim sisteminin başarılı olmasının altında yatan neden, o dönemde ihtiyaçlarını doğru tespit edip uygun olan çözümleri belirlemeleri ve uygulamalarıdır. İhtiyaçların ne olduğuna ve buldukları çözüme ana hatlarıyla kısaca bakacak olursak;

  • Pazar küçük, hammadde ve insan gücü az
  • Kısıtlı iç pazar, müşteri talebine göre üretim ihtiyacı (çok sayıda çeşitten az miktarlarda üretim)
  • Hurda edilen malzemenin yerine yenisini bulmak güç
  • Tanımlanan 7 israf konusu içine giren tüm konular (bekleme, stok, v.b.)

Bu saydıklarımız, poka yoke, tek parça akış, çok sayıda çeşitten az miktarlarda üretim için SMED uygulamaları, JIT, standart iş, Kaizen, v.b. uygulamalarının başlatılmasının altında yatan nedenler.

Tüm bu ihtiyaçları tespit ederken 
  • Amerikalılar gibi çok fazla sayıda pres makinelerinin olmaması
  • Sınırsız bir pazarlarının bulunmaması
  • Eldeki hammadde stoğunun kısıtlı olması, insan gücünün de az olması
  • Fazla stoğa ayrılacak nakit paranın olmaması 
  • Oluşan kalite hatalarının hem malzeme hem de iş gücü kaybına neden olması
gibi birçok darboğaz noktaları belirlenmiştir. Kurulan sistem ihtiyaca cevap vermiş, sürekli geliştirilmeye devam etmiş ve Toyota'yı bugünlere taşımıştır. 


İyileştirme çalışmalarını işinin parçası olarak gören kültürü yerleştirmek, Yalın dönüşüme başlamak istiyorsak:

1. 4P MODELİNİ kurgulamak
Amaç (Purpose), Proses (Process), Çalışanlar ve tedarikçiler (People and partners), Problem çözmek (Problem solving)



2. DOĞRU SORULARI sormak
Bizim darboğaz noktamız ne?
Mevcut durumumuzdan daha iyi durumda olabilmemize engel olan konularımız neler?



3. YALIN DEĞERLENDİRME yapmak
Yalın Değerlendirme yaparak tanımlanmış olan araçların şirketimizin ihtiyacına uygun olarak belirlenmesini sağlayabilir, önceliklerimizi ve aksiyonlarımızı bu şekilde tespit edebiliriz.



İhtiyaçlarını doğru tespit eden, sağlıklı Yalın uygulamalar ve sürekli iyileştirme çalışmalarını devreye alan özel ve kamu işletmelerinin sayısı arttıkça ülke olarak kazanımlarımız artacak. Herkesin daha iyisini yapmak için çalıştığı, işine ve hayata değer kattığı günlere ulaşabilmemiz dileğiyle...



15 Haziran 2016 Çarşamba

GELECEKTE DAHA İYİ BİR İŞ Mİ?

Kendinizi ve ekibinizdeki bir çalışanı gelecekte daha iyi bir işe nasıl hazırlarsınız?

Gelecek yıllarda daha iyi bir işe sahip olmak ve hatta iş garantisi sağlamak için yapılacak 2 şey var.

  • İş güvencemiz için kendimize yatırım yapmalıyız. 
Sadece sahip olduğumuz yetkinlikleri arttırmak yeterli değil, teknik-mesleki anlamda bilgi ve deneyimimizi de arttırmalıyız. Bunun yolu, hem ilgili konularda eğitim almaktan hem bu konuları içeren projelerde görev almaktan hem de işi iyi bilen kişilerle birlikte çalışmaktan geçiyor. Ancak bunu yaparken kendi durumumuzun farkında olmak kadar gelecekte ihtiyacımız olan yetkinlikler, mesleki beceriler gibi konuları da bilmemiz gerekiyor.
  • Gelecek için gerekli becerilerin ve yeteneklerin neler olduğunu takip etmeliyiz.
2015 yılının başında dinlediğim bir sunumda Susan Amstrong'un tanımladığı gelecek için beceriler, yetkinlikler aşağıdaki gibiydi:

           *İletişim
           *Duygusal Zeka
           *Liderlik Yeteneği
           *Yaratıcı Düşünme
           *Kendine Güven
           *İnsan Yönetimi

Dünya Ekonomik Forumu'nda açıklanan 2015 yetkinlikleri benim dinlediğim sunumdakinden farklı olsa da, 2015 ve 2020 yılında kişilerden beklenen yetkinler arasındaki farkı göstermesi açısından ilginç.


2020 yılında sahip olunması gereken yetkinlikler:
            *Karmaşık problemleri çözebilme
            *Eleştirel düşünme
            *Yaratıcılık
            *İnsan yönetimi
            *Diğer çalışanlarla koordinasyon
            *Duygusal zeka
            *Muhakeme ve karar verme
            *Ürüne/hizmete yönelik olma
            *Müzakere
            *Zihinsel esneklik


Gelecekte ihtiyacımız olan yetkinlikler ve beceriler de bu kadar çabuk değişiyor. Bu nedenle artık gelecek için hazırlanırken trendlerin hangi yöne doğru değiştiği, bizim değişime ayak uydurma hızımız da gitmek istediğimiz yer kadar önem kazanıyor. 

Şimdi hemen önce nereye gitmek istediğinize karar verin. Sonra gitmek istediğiniz yerdekilerin sizden beklentisini ortaya koyun. Sonra....
......ne duruyorsunuz planlamanızı yapın ve harekete geçin.

"Beyniniz var. Ayaklarınız var. Kendinizi seçtiğiniz herhangi bir yönde yönlendirebilirsiniz. Kendinizsiniz. Ve ne bildiğinizi biliyorsunuz. Nereye gideceğinize karar verecek tek kişi SİZSİNİZ.." Dr.Seuss








31 Mayıs 2016 Salı

GÖNÜLLÜ PAYLAŞIM

BUÇAD'da iş hayatına hazırlık programımız sona erdi, bugün öğrencilere katılım sertifikalarını da verdik. Kapanış seramonisi ile süreci tamamladık.

Keyifle verdiğimiz eğitim, öğrencilerle geçirdiğimiz soru-cevap seansı ve keyifli sohbetler. Kendimden öte başkalarına bir faydamın dokunması... Bu zamana kadar öğrendiğim, deneyim sahibi olduğum konularla ilgili paylaşımda bulunmak ve bana verilenlerin karşılığını bir şekilde geri ödeme şansı bulmak.

















Daha nice keyifli zamanlar, paylaşımlarda birlikte olmak dileklerimle....






27 Mayıs 2016 Cuma

Şikayet etmek yerine iyileştirsek?

Sürekli iyileştirme ve gelişim isteği, mevcut durumu yetersiz görmekle başlar. Yani PROBLEMİ görmek ve tespit etmekle... Sürekli iyileştirme felsefesinde amaç, firmanın genelinde PROBLEMİ görebilen insanlar yetiştirmektir.

Mevcut durumun yetersizliği nasıl ortaya çıkıyor? Bir hedefimiz olursa ve bu hedefler için belirlediğimiz göstergeler varsa, içinde bulunduğumuz durumda iyi miyiz kötü müyüz bilebiliriz. 


Hasta olduğumuzu düşünüyorsak doktora gittiğimizde nasıl doktor ateşimize, tansiyonumuza, kan tahlilindeki değerlere ya da gerek olan diğer tahlillere bakarak karar veriyorsa, firmalarda da ateşimizin yüksek olup olmadığını ölçmemiz gerekiyor.

Ateşimiz olup olmadığını görmek için hedef 36,5 derece. 

Peki firmalardaki hedeflerimizi nasıl belirliyoruz?
Hedeflerimiz TOMBUL olmalı diyor Ahmet Şerif İzgören.

Tatmin edici _ Başarı kriterim ne olacak?
Ortak _ Ortak alınmış olmalı.
Mantıklı _ Şartlar uygun mu? Bu dönemde ihtiyacım var mı? 
Belirgin _ Nerede, Kim, Nasıl yapacak sorularımın cevabını alıyor muyum?
Ulaşılabilir _ Ulaşılabilir olup olmadığına biz karar veriyoruz. 3 ayda 
Limitleri belli _ Zaman sınırı, bütçe kısıtı, v.b. tanımlı

Hedeflerimizi belirlerken bu kriterleri göz önünde bulundurursak;

  • mevcut durumumuzda nerede olduğumuzu
  • ulaşmak istediğimiz yere ulaşmak için neler yapmamız gerektiğini belirlememiz
  • aldığımız aksiyonlarla hedefimizin neresinde olduğumuzu
takip etmemiz kolaylaşır. 


Müşteriye teslimat zamanlarında problemimiz var. %100 teslimat performansı ile çalışmam ız gerekirken %90 performans ile çalışıyoruz. Hedefimiz, teslimat performansımı 6 ay sonra %100e çıkartmak. Bu hedefi gerçekleştirmek için sevkiyat planlama ve üretim planlama mühendisi birlikte çalışacak, yapılacak çalışmada ekstra maliyet oluşturulmayacak.
Bu hedef TOMBUL oldu mu? Artık iyileştirme çalışmalarıma kök neden analizi yaparak başlayabiliriz.

Firmalarda iş güvenliği, kalite, maliyet, süreler ve moral&motivasyon başlıklarında belirlenecek göstergeler ve bu göstergeler için belirlediğimiz hedeflerle yolumuzu çizeriz. Mevcut durumla gelecek durum arasındaki bağlantıyı da, belirleyeceğimiz aksiyonlarla kurarız. 

Kişisel olarak da özel hayatımızda, iş hayatımızda ne olmasını istiyoruz sorusuna cevap vermekle hedeflerimizi belirlemeye başlayabiliriz. 

"Nereye gitmek istediğini bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin hiçbir önemi yok" diyor Alice harikalar diyarında tavşan Alice'e. Önce gelecek durumda nerede olmak istediğinizi belirleyin. Sonra, aklınız aradaki boşlukları doldurmak için, ne yapmalıyım sorusunun cevabını aramaya başlayacaktır.

Sürekli iyileştirme, bize liderlik şansı tanıyan, şikayet etmek yerine aksiyon almaya götüren bir süreç. Farkında olup harekete geçme zamanı!