Sürekli İyileştirme

Sürekli İyileştirme
İyileşme ve gelişim. İş ve özel hayatımızda bizim ve dokunabildiğimiz her şeyin gelişimi...

31 Ocak 2017 Salı

Hayaller ne zaman gerçekleşir?

Hayallerimizin hedeflerimiz haline gelmesi için belki herkesin kendisine çizdiği bir yol var. Özellikle 2014 yılından beri benim yöntemim, hayallerimden en çok gerçekleşmesini istediğim üçünü seçiyorum. Bu sayı benim için 3, belki başka birileri daha fazlasını yapabilir. Bu 3 hedefim için sırasıyla aşağıdakileri yapıyorum:
  1. Hedefimi tam olarak (tarih ve kaynak kısıdıyla birlikte) belirliyorum.
  2. Bu hedefleri gerçekleştirebilmem için hangi sırayla ne yapmam gerektiğini yazıyorum. Aksiyon planı oluşturma-ama yazılı olarak.
  3. Sonra da gerçekleşen gerçekleşmeyen takibi yapıyorum.
  4. Gerçekleştiremediklerim varsa onlar için ne yapmam gerektiğini belirliyorum.


2016 için planlarım aşağıdakilerdi:
  • Ailemle daha fazla vakit geçirebilmek
  • Yeni bir iş, ama benim işim - Esnek çalışma saatleri olan :)
  • Kitap yazmak
Ailemle daha fazla vakit geçirmek istiyorum, çünkü hem 2 çocuğumla hem eşimle hem annemle hem de kardeşimle geçirdiğim zamanlar bana yetmiyor. Hepsiyle ayrı ayrı bambaşka şeyler yapmak istiyorum, ama zaman yetmiyor.

Yeni bir iş... Hem daha fazla yaratıcılığımı kullanabileceğim bir iş -ki bu yaratıcılık konusunda Creative Confidence (Yaratıcı Özgüven) kitabı karar almamı kolaylaştırdı- hem de birinci hedefimi de gerçekleştirmemi destekleyeceğini düşündüğüm için beni iyi hissettireceğini düşünüyorum.

Kitap yazmak... Yazmak çocukluğumdan beri beni çok rahatlatır. Kendimce küçük küçük hikayeler yazdım, çok uzun seneler günlük yazdım. Kızıma hamileydim ona bir şeyler yazdım(k). (Eşimle beraber) Sonra kızım 2 yaşına gelinceye kadar yazdım. Şimdi oğlum için yazmaya çalışıyorum. Blog yazıyorum. Ve hepsinden çok keyif alıyorum... Bir gün kızım "büyüyünce sence ne olayım anne?" diye sordu. Yazar mı oyuncu mu ressam mı? Hangisini isterse onu seçmesi gerektiğini söyleyince benim fikrimi öğrenmek istediğini söyledi. Ben olsam yazar olurdum, yazı yazmayı çok severim çünkü dedim. Keşke yazar olabilseydim dediğimde kızım neden şimdi olmuyorsun dedi. Evet! Neden şimdi olmuyorum? Tersine mentörlük bu olsa gerek! Yazar olurum olamam, kitabım okunur okunmaz bilemem ama denemeye değer. Lisedeki edebiyat öğretmenim Zühtiye Yılmaz'ın verdiği hacca giden karınca örneği gibi...Hacca giden karıncaya senin ömrün yetmez gitmeye demişler. Karınca "olsun hiç değilse hac yolunda ölürüm"demiş.

Şimdi bunlardan ilk ikisi gerçekleşti, kendi işim var ve çocuklarımla daha fazla vakit geçirebiliyorum. Kitabı da yazmaya başladım, 2017 Haziran bitirmek için hedefim.

Planlarınız ve arkasında bir aksiyon planınız var mı? Tüm bunları yapmak için de çaba sarf ediyor musunuz? Emin olun emeğinizin karşılığını alacaksınız.


19 Ocak 2017 Perşembe

Yapa-Bilmenin Teorisi

Sigaranın zararlı olduğunu kaçımız biliyoruz? Arabanın hareket edebilmesi için debriyajdan ayağınızı çekerken diğeri ile gaz verilmesi gerektiğini kaç kişi biliyor? Sunum yaptığımızda, topluluk önünde konuştuğumuzda kendimizden bir şey kaybetmeyeceğimizi, ucunda ölüm olmadığını kaç kişi biliyor?
Bazen bildiklerimizi hayata geçirmek konusunda eksik kalırız. Bu eksiklik, o konuya ait yetkinlik gelişimimimizi tamamlamadığımızdan kaynaklanmaktadır. Yetkinlik kavramının öncülüğünü ilk kez yapan David C. McClelland olmuştur. McClelland’a göre yetkinlikler, üstün performansa sahip çalışanlar ile düşük performansa sahip çalışanlar arasındaki farklı bireysel özellikleri ifade etmektedir ve zeka veya kişilik özelliklerinin aksine eğitimle ve geliştirme ile geliştirilebilir yapıdadır.(1)  İş yerinde yetkinliklerimiz bizim performansımızı ortaya çıkartmamızı sağlarken, özel hayatımızda da herhangi bir konuda yetkin olmamız yaşam kalitemizi arttırır, hayatı bizim için kolay ve yönetilebilir hale getirir.



Bir konuda yetkin olmak, o alandaki sorumluluğun, görevin, davranışın veya belirlenen aksiyonun yerine getirilebilmesi durumu olarak tanımlanabilir. Bir davranışı hayata geçirmek, mevcutta memnun olmadığımız bir davranışı yapmaktan vazgeçmek ya da bilmediğimiz yeni bir konuda yetkin olmak elimizde. Öncelikle içimizde bir davranıştan vazgeçme ya da o davranışı değiştirme veya bilmediğimiz yeni bir konuyu öğrenme isteği oluşur. Bu istek, değişim için ilk motivasyon kaynağı. Bu isteğin altında yatan nedenler, herkeste farklılık göstermekle birlikte mutlaka içinde bulunduğumuz durumdaki bir ihtiyaçla ortaya çıkıyor. Kimi için bu ihtiyaç kendini tanıdıkça ortaya çıkarken kimilerinde dış etkenler sayesinde oluşuyor.
Herhangi bir konuda yetkin olmanın temeli bilgi, beceri ve tutuma sahip olmaktan geçiyor. Bir işi yapabilmek için önce yeterli bilgi birikimine ve teknik donanıma sahip olmamız gerekiyor. Araç kullanmak için sürücü kursuna gidip eğitim almak gibi. Beceri, edindiğimiz bilgilerin fiziksel olarak hayata geçirilmesidir. Aracı hareket ettirmek için debriyaj gaz ayarını doğru şekilde yapmanızdır. Tutum ise bir düşünceyi, davranışı veya hareketi kabul ya da reddetme şeklinde gözlenen, duygusal hazır oluş halidir. Bir konu hakkındaki tutumumuz o konudaki davranışımızı şekillendirir. Araç kullanabildiğinizi kabul ederek araç kullanmaya başlamanız ve aracı hareket ettirme becerisini tekrarlayabilmenizdir.

İSTEK
Davranış değişikliği yaratmak istediğimizde ya da yeni bir beceri sahibi olmaya çalıştığımızda, önce bunu yapmaya isteğimizin olması gerekir. Bu istek de genellikle bir ihtiyaçtan doğar. İhtiyacı kabul etmiş ve harekete geçmek için kendimizi hazır hissediyorsak sonraki adımları atmaya hazırız demektir. Bu adımların koşar adım olması gerekmez. Hatta bebek adımlarını atabilmek, başlangıçta koşar adımları atabilmek için beklemekten daha iyidir. Her ne kadar “Kervan yolda düzelir” mantığı birçok kişide varsa da, iş kendimizi değiştirmeye geldiğinde genellikle durup bekleriz. Biri gelecek ve bize ne yapmamız gerektiğini söyleyecekmiş gibi… Bir planlama yapmak tabi ki önemli, ancak harekete geçmek için her zaman planının tamamını beklemek gerekmeyebilir. George S.Patton’un dediği gibi “Üzerinde hemen çalışılabilecek iyi bir plan, haftaya hazır olacak mükemmel bir plandan iyidir”. Yeterince plan yapıp harekete geçmek için kendimizi motive etmemiz gereken zamanlar olabilir. Önemli olan bunların farkında olup doğru yerde harekete geçebilmemiz.
Bilgi ve beceri sahibi olmamızdan ya da bildiklerimizi tutuma dönüştürmeden önce sahip olmamız gereken tek bir şey var. İSTEK !
Bol istekli ve eğlenceli zamanlarımız olsun…

15 Ocak 2017 Pazar

İnsanlar Neden Problem Çözemezler?

Problem çözmedeki amacımız, karşımıza çıkan problemlerin temelindeki "kök nedeni" bularak tekrarlamayacak şekilde ortadan kaldırmaktır. Problem çözemeyen insanlar ise yangın söndürme faaliyetleri ile problemin üstünü kapatıp kök nedeni bulamadıklarından aynı problemi tekrar tekrar yaşarlar.

Kök neden analizini yapılamamasının altında yatan 4 temel neden var:

1. Çoktan seçmeli eğitim sistemi

Problemlerde kök nedene ulaşabilmek için doğru soruları sormak gerekiyor. 5 neden analizini doğru yapabilmek, ancak doğru soruları sormakla mümkün. Peki 20-25 yaşına kadar çoktan seçmeli bir eğitim sisteminden geçen insanlardan o yaştan sonra soru sormalarını beklemek ne kadar doğru?
Problem çözmede en üst performans gösteren öğrenci oranı OECD ortalaması %11 iken Türkiye'de bu oran %2. Verilere göre, bu oran çocuklarda hiçbir şey yapmasak %5 olarak gerçekleşecek. Eğitim sistemimiz ile biz o oranı, %5ten %2ye düşürüyoruz. Çocukların soru sorabilecekleri, sorup öğrenebilecekleri bir ortam yaratmadığımız için.


Soru sormaktaki b eksikliğimiz nedeniyle, kök nedeni bularak çözüme ulaşmak yerine, konuya uygun görülen çözüm yerine getirilir. Sonra bu süreci mutlaka dokümante etme gereği varsa geriye dönük o çözüme uygun kök neden analizi uydurulur.

Problemlerin ortaya çıkması ile başlayan süreçte, aşağıdaki grafikte olduğu gibi önce çözümler listesi oluşmalı. Daha sonra o çözümlerden uygun olanlar seçilerek sonuca ulaşılmalıdır.

2. Suçlayıcı şirket kültürü

Bazı firmalarda problemleri dile getirmek problem olarak değerlendirilir ve bu suçu kimin işlediği bulunmaya çalışılır. Bunun nedeni, süreçlerin değil, insanların konuşulduğu, problemlerin dile getirilmesinin teşvik edilmediği suçlayıcı ve yargılayıcı şirket kültürüdür.


Suçlayıcı şirket kültüründe, çalışanlar ya da departmanlar top çevirip mümkün olduğunca durumdan kendilerini kurtarmaya çalışırlar. Her bir birey ya da departman en başarılı olmak için çalışır. Herkes hata yapmaktan korkar, çünkü sonunda başarısızlıkla suçlanma ve performans görüşmelerinde bu hataların yüzüne vurulması riski vardır.
Şirketin yararı düşünülemediğinden, problemlerin gerçek kök nedenlerinin bulunup çözüme kavuşturulması mümkün değildir. Bu da, şirketi iyileştirmeye ve gelişime kapalı bir şirket haline getirir.

3. Problemi yerinde tespit etmeme ve veri toplama-analizi yapmama

Problemin oluştuğu sahaya inip problemin oluşumu ile ilgili gözlem yapma kısmımız eksik.
Gözlem yaparken uygulama alanında;
  • Gerçekleşen OLAYLARı görmek
  • Problemi yaşayan insanların görüşünü almak, BİLGİ TOPLAMAK

gerekir.

Oysa yapılan "olsa olsa bu problemin nedeni şudur" şeklinde masa başındaki varsayımlarla doğru çözüme ulaşmak olası değildir.

Gözlem aşamasında ya da sistemden topladığımız bu verileri de belli bir sınıflandırma ile analiz edersek problemin gerçek kök nedenine o kadar kolay ulaşırız.

4. Denemekten vazgeçmek

Her problemin çözümü, alınan ilk aksiyonda bulunamamış olabilir. Bunu ilk deneme kabul edip çözümü bulurken nerede hata yapıldığı bulunmalı ve çözüm aramaya devam edilmelidir.
Genellikle ilk denemelerde yaşanılan hüsranlar sonrasında problemler kabul edilir, kanıksanır. Firmalarda da özel hayatta da hiçbir problemin çözümsüz olduğu düşünülmemeli. Mutlaka bir yol var, henüz o doğru yolu bulamadık diyerek devam etmeli.
Hepimizin hayattaki çözüm arayışlarında, aşağıdaki videodaki bebek Gavin'in çözüme ulaşma isteğini ve çabalarının sonundaki başarısını bulması ümidiyle...